sinek sekizi bilirmisin kardeşim sen
aynı o sinek sekiz gibiyim kumarda
:
Bu, bugüne kadar dinleyen herkesi biraz şaşırtmış, biraz heyecanlandırmış, biraz meraklandırmış, ama hepsinden fazla da tedirgin etmiş bir hikayedir. Belki de bir filmde olduğu gibi her şeyi izah eden bir sonucu olmadığı için, anlatması da zordur.
1991 yılının sekizinci ayının, kimbilir belki de sekizinci gününde, yazlık arkadaşlarımla poker oynuyorduk. Kumar oyunlarında zaten şanslı bir kişi olarak tanınmam ama o gün orta sınıfın tüm laneti üzerimdeydi.
Masayı beş benzemezlerimle bezeyip, kısa zaman içinde ilk kavımı kaybedip rahatlamıştım. Şu küçük açıklamayı da yapayım, daha o zamanlar Teksas usülü poker gibi varyasyonlardan bihaber olduğumuz ve de bir poker karesi oluşturmaktan aciz üç sefil ergen olduğumuz için,
sekizden asa giden kağıtlarla çocuk pokeri oynuyorduk.
Cehaletimizi de mazur görün,
renk sırasında sineğin en altta olduğunu zannediyorduk
ve bu hesapla sinek sekizlisinin en değersiz kağıt olduğuna inanıyorduk.
Bu şartlar altında kaybettim, kaybettim ve o kafayla,
sinek sekizin habire bana geldiğini farkettim. Evet, o kadar şanssızdım ki destenin en değersiz kağıdı hep bana geliyordu. Bu şizofren saçması durumu masadakilere söylediğimde önce herhangi anlamlı bir tepki gelmedi. Fakat sonra, yemin ederim ki sinek sekizliyi rahatsızlık verici sıklıkta elimde görmeye başlayınca, artık kağıt her bana geldiğinde, ki bu bir süre neredeyse her el oldu, açıp göstermeye başladım. En sonunda olasılık hesaplarını aşınca vay be gibi tepkiler gelmeye başladı ve durum dikkat çekici bir hal almış oldu. Bu salaklık bir süre daha devam etti, ben büyük ütüldüm ve geç bir saatte oyunu bitirdik. Masadan kalkarken, şanssızlığımın bir nişanesi olarak sinek sekizliyi o desteden aldım, cüzdanıma koydum, canım desteyi de piç edip gittim yattım uyudum.
Sonra bir süre hiçbir şey olmadı. O kağıt cüzdanımdaki bir sürü abidik gubidik şeyle beraber kıç cebimde yaşadı. Sonra bir gün, nerede ve ne zaman olduğunu kesinlikle hatırlamıyorum, yolda yürürken yerde tek başına duran bir
sinek sekizli buldum. Onu da aldım cüzdana attım. Bu komik tesadüfle de bir süre yaşadık.
Sonraki yıllar, hem de uzun yıllar içinde bu olay bir tesadüf olmaktan, hatta bir süre sonra komik olmaktan çıktı. Çok acayip noktalarda, çok ilginç şekillerde çok sayıda
sinek sekiz kartı buldum.
1- Atakule’nin önündeki göbekte ve Meşrutiyet Caddesi’nde, kalabalık bir güruhla karşıdan karşıya geçerken yolun ortasında öyle tek başına duran iki sinek sekizi, iki ayrı zamanda buldum. Atakule’nin önünde bulduğum, aynı zamanda Fenerbahçe kartıydı.
3- Pearl Jam konseri için gittiğim Yeşilköy yakınındaki Ticaret Merkezi’nde, binlerce kişinin ayakları altında ezilmiş
bir sinek sekizli buldum.
4- Bu en iyilerden bir tanesi. Bu süreç içinde
sinek sekiz olayı yavaş yavaş dikkat çekici bir hal almaya başlamıştı. Yakın çevremden birkaç arkadaşıma bu hikayeyi anlatmıştım ve ufak çaplı bir efsaneye koşmaya başlamıştık. Birkaç kere, evet iki kereden fazla olduğuna birkaç şahit gösterebilirim, oynanan kağıt oyunu bittikten sonra masanın ortasında duran elli ikilik desteden, ani bir hareketle
“sinek sekiz!” diyerek, çat diye
sinek sekiz kesmişliğim olmuştu. Tabi böyle olunca işin hemen bokunu çıkarıp, her gördüğüm desteden
sinek sekiz kesmeye çalıştım ve uzun bir süre ne bunu başarabildim, ne de yerde
sinek sekiz buldum. Sonra bir gün, Tunus Caddesi’nde yürürken, eski Bayındır Hastanesi’nin karşısındaki otoparkın içinde, parkı yolla ayıran tel örgülerin arkasında, kapalı halde duran bir oyun kağıdı gördüm. Açıp bakmak için bir paralel sokağa gidip parkın girişinden geçmek gerekiyordu; üşendim yapmadım. Aradan bir zaman geçti, sık kullandığım o yolda o kartı birkaç kere daha kapalı halde gördüm, yine de gidip bakmadım. Sonra bir gün, yakın arkadaşım Koray’la oradan geçerken, kartın rüzgarla veya belki başka bir sebeple tel örgünün altından elimi sokup alabileceğim bir yere geldiğini gördüm. Uzanıp aldım. Ben sinek sekize öyle bakarken, Koray da garip sesler çıkardı. “Bugüne kadar anlattıklarına inanıyordum ama, böyle görünce de bir garip oldum” dedi.
5- TBMM parkında bir grup arkadaşım king oynuyordu. Ben de uzaktan ellerine bakıyordum. Bir kağıt eksik olduğu için, destedeki jokeri o kağıdın yerine koymuşlar. Kalkıp gidip baktığımda eksik kağıdın sinek sekiz olduğunu gördüm. O jokeri de o desteden aldım elbette. Belki de o kayıp sinek sekizi ben başka bir yerde, başka bir zamanda bulmuştum veya bulacaktım.
6- Kaş’da yaz tatili yapıyorduk. Bir gün dört arkadaş Kekova’ya gidelim dedik. Araba kiraladık, bağıra çağıra yola düştük. Meğerse arabayla Üçağız’a kadar gidilirmiş, Kekova’ya karadan ulaşım yokmuş. Cebimizdeki üç kuruş tekne kiralamaya yetmedi, biz de son paramızla üzerinde “rent a boat” yazan döküntü bir kayık kiraladık. Kayık su aldığı için, iki kişi kürek çekiyordu, iki kişi de giren suyu boşaltıyordu. Bu esnada, kayığın tabanındaki bölmede, yarısı yırtılmış bir
sinek sekiz buldum.
7- Bu benim favorim. Hacettepe Üniversitesi’nde okuduğum yıllardan birinde, aşırı karlı bir günde, okul çıkışı arabama doğru giderken, bembeyaz Beytepe’nin otoparka giden yolunda, bir anda yerde duran bir Falım sakızı kağıdı gördüm. Neden bilmem, yerden aldım, okudum. Yazan maniyi aynen aktarıyorum: Sinek Sekizlisi der: Yol/ Bu yollar ayrılır kol kol/ Ama hepsi de uğurlu/ Paralar alırsın bol bol.
8- Askerlik yoklamasıyla ilgili bir saçmalık yüzünden Ordu’da bir gün geçirmem gerekmişti. İşimi halledip, akşamki Ankara otobüsünün saatine kadar Ordu merkezinde aylak aylak dolaşırken, çarşının ortasındaki halı sahanın yanında, yine tek başına duran bir
sinek sekiz buldum.
9- Yine Ordu’da, bu sefer 2007 yılında, halamların Bayadı köyündeki evlerinin balkonunda, Bener’le go oynarken, sedirin arkasına düşen go taşını almak için sediri çektiğimizde, belki de yıllardır orda duran ve kayboldu diye unutulup terkedilmiş olan bir iki oyuncakla beraber bir
sinek sekiz bulduk.
10- Sinek sekizi bulan sadece ben değilim. Bu hikayeyi anlattığım arkadaşlarımdan bazıları da yerde buldukları sinek sekizleri bana verdiler. Hacettepe’den arkadaşım Didem, yarısı yırtılmış bir sinek sekizi bana bir mektubun içinde yolladı. Oğuzhan Genç 3 Ocak 2003 tarihinde, Seğmenler Parkı’nda bulduğu bir sinek sekizi bana elden teslim etti. Can Altay ve Bener Cihangir’de yerde bir sinek sekiz bulunca önce heyecanla beni aradılar, sonra o kağıdı, yine elden, bana teslim ettiler. Sinek Sekiz Yayınevi Genel Müdürü İrem Çağıl, 2008 yazında İstanbul’dan başlayıp Barcelona’da bitirdiği bisiklet yolculuğunda, önce Bulgaristan’ın Russe kasabasında, sonra da Fransa sınırları içinde iki adet sinek sekiz buldu ve getirdi. Bulgaristan’daki sinek sekizli, dikine yarısına kadar yırtıktı ve yırtılan kısmına yine yarısına kadar yırtılmış bir karo vale geçirilmişti.
11- Çok bir kıymeti var mı bilemiyorum ama, şunları da ekleyeyim.
Sinek sekiz koleksiyonumun içinde, Ali Yavuz ve Kafalar Mermer isimli grubumuzla, Sakarya Caddesi’nde vereceğimiz konser için yolda giderken, Mithatpaşa Caddesi’nde bulduğumuz bir adet
maça sekiz; İstanbul Harbiye’deki eski muhteşem Captain Hook’dan sabaha karşı çıkıp Taksim’e doğru yürüken bulduğum bir
kupa sekiz; ve çok yakın bir zaman önce, askerden dönen arkadaşım Emek Ataman’la beraber, çok hararetli askerlik anıları eşliğinde Bodrum Kadıkalesi’nde yürürken, kış vakti bomboş otellerin arasından geçerken elimizdeki biraları deniz kenarında içelim diyerek, çok ani bir kararla girdiğimiz bir terkedilmiş otel plajının merdivenlerinde bulduğumuz bir
karo sekiz de var.
Dediğim gibi, hikaye biraz tekinsiz olduğu için, dinleyen herkeste biraz tedirginlik yarattı. Ben ise yıllarca, biraz da aklımı korumak için, tesadüflere inanmayı yeğledim ve bu sinek sekizlerin neden benim karşıma çıktığı konusunda çok kafa yormadım. Ama günün birinde, hayatımın dönüm noktası olacak bir anda karşıma sinek sekizle ilgili bir şeyin çıkacağına da daima inandım.